Yeşil Bina Sertifikasyonunda Suyun Önemi!

Yeşil Bina Sertifikasyonunun Önemi

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; enerji, su ve sanayi ürünlerinin çok önemli bir kısmı binalarda tüketilmektedir. Binalar ve yerleşimler küresel ısınmaya sebep olan başlıca sera gazı olan COsalınımının % 40’ından, su kullanımının yaklaşık % 12’sinden, atıkların % 65’i ve elektrik tüketiminin de % 71’inden sorumludurlar. Bu nedenle yeşil bina sertifikasyonu günümüzde giderek önem kazanmakta ve yaygınlaşmaktadır. Yeşil bina sertifikasyonu sayesinde çok önemli tasarruflar elde edilmekte ve sürdürülebilirlik konusuna çok ciddi bir katkı sağlanmaktadır.

Sürdürülebilirlik kavramı bugünle değil gelecekle ilgilidir. Gelecek kuşakların temiz bir çevrede yaşayabilmesi, diğer canlıları da kapsayan doğal yaşamın devamı, tüm ihtiyaçları karşılayan doğal kaynakların varlığının sağlanması ancak toplumun tüm kesimlerinin sürdürülebilirlik konusunda ortaya koyacağı çaba ile mümkün olacaktır. Yeşil bina sertifikasyonu kriterlerine göre tasarlanan binaların diğer binalara göre çevreye ve doğal hayata daha az zarar verdiği bir gerçektir. Ayrıca insanlar zaman ilerledikçe binaların içinde daha fazla vakit geçirmektedir. Dolayısıyla binaların nasıl tasarlandığı ve hangi malzemelerle üretildiği insan sağlığı, verimliliği ile de direkt ilgili bir konudur.

Yeşil bina, çevre dostu bina olarak tanımlanan bu yapılara doğayla uyumlu yapılar da diyebiliriz. Özetle arazi seçiminden başlayarak tüm süreçlerin yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan yapılardır. Bu yapılar bulunduğu yere ve iklim koşullarına uygun, ihtiyaçtan fazla tüketmeyen, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak da tarif edilebilir.

Yeşil bina kriterlerine uygun olarak yapılan binaların yapım maliyeti diğer binalara göre % 1-10 oranında daha yüksektir. Henüz ülkemizde olmamasına rağmen yakın gelecekte gelişmiş ülkelerde olduğu gibi vergi muafiyetleri, kredi destekleri ve sigorta indirimleri gibi yasal teşvikler olacağı düşünülmektedir. Bu teşviklerle yapıları imal edenler açısından bugüne göre daha uygun maliyetler ortaya çıkabilecektir. Yine de pazarlama açısından baktığımızda bu binaların diğer binalara göre daha yüksek fiyatlarla ve daha kolaylıkla alıcı bulduğunu görüyoruz. Bu binaların işletme maliyeti çok daha düşük olduğundan kullanıcılar açısından bu maliyet farkı kısa zamanda kapanmaktadır.

Yeşil binalar sahip oldukları özellikler sayesinde;

  1. Binaların doğru yerlerde yapılması sayesinde yanlış kentleşmenin engellenmesine katkıda bulunurlar.

  2. Havanın daha az kirletilmesine katkıda bulunurlar.

  3. Daha az enerji tüketilmesini mümkün kılarlar.

  4. Daha az su tüketilmesini ve atık suları değerlendirilmesini sağlarlar.

  5. Doğaya daha az zarar verirler.

  6. Sağladıkları tasarruflar ile ekonomiye ciddi katkı sağlarlar.

ABD Yeşil Bina Konseyi (USGC) göre yeşil bina kriterlerini tam olarak sağlayan binalar (koşullara göre değişmekle birlikte) yaklaşık olarak;

  1. Karbon emisyonu salınımında % 35

  2. Su kullanımında % 40

  3. Enerji kullanımında % 50

  4. Katı atık üretiminde % 70

düşüş sağlamaktadır.


Yeşil Bina Sertifikasyon Sistemleri

Yeşil bina sertifikasyonu ilk olarak 1990 yılında İngiltere’de ortaya çıkmıştır ve BREEAM olarak adlandırılmıştır. Bunun arkasından 1998 yılında yani 8 yıl sonra Amerikan kökenli LEED sertifikasyon sistemi oluşturuldu. LEED’in uygulamaya başlanmasından sonra 2003’te Avustralya’da Green Star ve 2004’te Japonya’da CASBEE yeşil bina sertifikasyon sistemleri uygulanmaya başlandı. İlerleyen tarihlerde diğer önemli ülkeler kendi yeşil bina sertifikasyon sistemlerini oluşturmaya başladılar. Amaç ülkelerin yerel standartları, inşaat yöntemleri, iklimsel verileri ve kültürleri dikkate alınarak özgün sistemler oluşturmaktı. Ancak son yıllarda LEED ve BREEAM yaptıkları ataklarla uluslararası bir kimlik kazandılar ve kendi yeşil bina değerlendirme sistemleri bulunmayan ülkelerde kabul görmeye başladılar. Hatta kendi sistemlerini çıkaran birçok ülke de, bu sistemleri taklit etmeye veya kendi ülkelerine uyarlamaya başladılar.

İlk yeşil bina akreditasyon sistemi olan ve 1990 yılında İngiltere‘de ortaya çıkan BREEAM sertifikasyonu özellikle Avrupa’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Açılımı Bina Araştırma Kurumu Çevresel Değerlendirme (Building Research Establishment Environmental Assessment Method) olup değerlendirme kriterleri aşağıdadır;

  1. Sağlık ve Refah

  2. Enerji

  3. Ulaşım

  4. Su

  5. Malzeme

  6. Atık

  7. Arazi Kullanımı ve Ekoloji

  8. Kirlilik

Alınan puan toplamına göre; Geçer, İyi, Çok İyi, Mükemmel, Olağanüstü sertifikalar alınabilmektedir.

Dünya’da yeşil bina sertifikasyonunda en yaygın olarak kullanılan sistemlerden biri de Amerikan menşeli LEED sertifikasyonudur. LEED sertifikasyonu 1998 yılında ABD’de başlamıştır. ABD Yeşil Bina Konseyi (USGC) yeşil binalar konusunda LEED sertifikasyonunu geliştirmiştir. ABD Yeşil Bina Konseyi (USGC) LEED sertifikasyonunu zaman içinde geliştirerek kapsamı ve puanlandırmaları bugünkü haline getirmiştir. LEED sertifikasyonu tüm bina çeşitlerine ve binanın yaşına bakılmaksızın uygulanabilen, zorunlu olmayan yani gönüllülük esasına göre alınabilen bir belgedir.

LEED kapsamında;

  1. Sürdürülebilir Arazi

  2. Su Verimliliği

  3. Enerji ve Atmosfer

  4. Malzemeler ve Kaynakları

  5. İç Ortam Çevre Kalitesi

  6. Mekânlar ve Bağlantılar

  7. Farkındalık ve Eğitim

  8. Tasarımda Yenilik

  9. Bölgesel Öncelik

gibi kriterler bulunmaktadır.

Alınan puan toplamına göre; Sertifika, Gümüş, Altın, Platin sertifikalar alınabilmektedir.

Türkiye’de ise yeşil binalar alanında araştırma ve çalışmaları Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği gerçekleştirmektedir. Dernek sadece yeni konut projelerinde uygulanmak üzere ülkemiz koşullarına uygun Yeşil Konut Sertifika Sistemi oluşturmuştur. Türkiye`de sertifika geliştirilmesinin en önemli avantajı; sertifika gelirinin yurt içinde kalacak olması ve böylece dışarıya kaynak transferinin engellenmesidir. Yeşil Konut Sertifikası kapsamında konutlar;

  1. Bütünleşik Yeşil Proje Yönetimi

  2. Arazi Kullanımı

  3. Su Kullanımı

  4. Enerji Kullanımı

  5. Sağlık ve Konfor

  6. Malzeme ve Kaynak Kullanımı

  7. Konutta Yaşam

  8. İşletme ve Bakım

olmak üzere 8 başlık altında değerlendirilecektir.


Yeşil Bina Sertifikasyonunda Su Tasarrufunun Önemi

Su hayatın temelidir. Canlı organizmaların % 60-90’ı sudan oluşmaktadır. Yetişkin bir insan bedeninin yaklaşık % 60-70’i su iken bu oran yeni doğan bebeklerde % 90’a kadar çıkmaktadır. Bir insan herhangi bir şey yemeden haftalarca hayatta kalabilirken, susuzluk durumunda en fazla bir hafta yaşayabilir.

Bütün bu bildiklerimiz bize gösteriyor ki; su hayattır. Bu nedenle doğru kullanılmalıdır. Su konusunda dünyada ve Türkiye‘de artan bir bilinç olsa da yapılan araştırmalar ve istatistikler bilinçlenme konusunda geldiğimiz noktanın yeterli olmadığını açıkça göstermektedir. Hızla artan nüfus, sanayileşme ve kentleşme suya olan ihtiyacı her geçen gün artırmaktadır. Buna karşın suyun dikkatsiz kullanımı, tarım ve sanayi kaynaklı kirleticilerle var olan kaynakların kirlenerek kullanılamaz hale gelmesi gibi nedenlerle mevcut kaynaklar azalmaktadır.

Bütün bunlara ilave olarak küresel ısınma da içilebilir su rezervlerini olumsuz etkilemektedir. Doğanın dengesinin bozulması sonucunda dünyanın bir kısmında kuraklık yaşanırken bir kısmında da seller görülebilmektedir. Her iki doğa olayı da su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Özetle; bir taraftan ihtiyacın arttığını, diğer taraftan ise mevcut kaynakların kirlendiğini, azaldığını görüyoruz.

Bütün bu nedenlerle dünyada kullanılan bütün yeşil bina sertifikasyon sistemlerinde "su kullanımı” ayrı bir başlık olarak ele alınmıştır. Yeşil bina sertifikasyonlarında su kullanımını azaltma, doğal su döngüsünü ve su kaynaklarını koruma gibi kriterlerden değerlendirme yapılır. Su israfının önlenip su kullanımının azaltılması ile aynı zamanda atık su arıtma altyapısı için yapılacak yatırım maliyetleri azalır. Elde edilen su tasarrufu su faturalarına doğrudan yansıyacağı için işletim maliyetleri büyük oranda düşer.

Peyzaj için daha az su tüketen, toprağın su tutmasına yardımcı olan, yerel bitki türleri seçilmesi tavsiye edilir. Bu şekilde bahçe sulama ihtiyacı yarı yarıya azaltılabilir. Ayrıca sulama metodu olarak damlatma sulama gibi verimli sulama sistemleri tercih edilmelidir. Kullanım suyunu etkin bir şekilde azaltmak için az su tüketen armatürlerin, tuvaletlerin seçilmesi, perlatör / aeratör kullanımı, suyu verimli kullanan çamaşır ve bulaşık makinelerinin seçilmesi önerilir.

Su tasarrufu sağlayan perlatörler aeratörler adlı kartuşlar her tip musluk ve duşu tasarruflu hale getirir. Tesisatçı gerektirmeden kolaylıkla montajı yapılabilir. Seçilen perlatörler aeratörler tipine ve tesisattan gelen su miktarına bağlı olarak (konfor kaybı olmaksızın) % 90 seviyelerine varan su tasarrufu sağlanır. Duşlardaki gibi kullanılan su ısıtılan bir su ise azalan su kullanımı ile birlikte enerji tasarrufu da sağlanır. Eğer bir binada yoğun su kullanılan zamanlarda her noktaya yeterli su gitmemesi problemi mevcutsa perlatör/ aeratör kullanılarak azalan su kullanımı ile büyük bir yatırım yapmadan bu sorun kolayca çözülebilir. Yüksek bir maliyeti olmayan bu su tasarruf ürünleri kısa zamanda kendi kendini ödeyecektir.

Tuvalet ve pisuarlardaki rezervuar suyu ihtiyacını karşılamak için yağmur suyu toplama veya gri su geri kazanım sistemleri kullanılabilir. Yağmur suyu toplama veya gri su geri kazanım sistemlerinden geri kazanılan su, sulama amaçlı da kullanılabilir.

Bütün bu kriterlerin bina sakinleri tarafından bilinmesi ve uygulanması da önemli bir değerlendirme kriteridir.

 

IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.